Zaman 20 Eylül Cuma 12:00
Yer: Santral İstanbul, Bilgi Üniversitesi
İstanbul Bilgi Üniversitesi'ndeki akademisyenler 20 Eylül İklim Grevine çağrı yaptı.
ilgi Üniversitesi Akademisyenleri ve öğretim görevlileri adına ortak basın açıklaması okundu:
"İstanbul Bilgi Üniversitesinin değerli çalışanları, meslektaşlarım, arkadaşlarım, Sosyal-İş
temsilcileri ve sevgili öğrenciler, gençler,
Tarihi bir günü yaşıyoruz. Büyük olasılıkla bunu ileride daha iyi anlayacağız. Bugün
dünyanın dört bir yanında çocuklar, öğrenciler ve onların çağrısıyla ebeveynleri ve diğer
yetişkinler okulları ya da işlerine gitmek yerine iklim krizine karşı harekete geçilmesi
talebiyle sokaklarda. Günü daha erken yaşayan Avustralya’dan ve Uzakdoğu Asya’dan
gelen etkileyici fotoğraflar ve haberler şimdiden milyonların sokaklara dökülmüş ve
seslerini yükseltmiş olduğunu gösteriyor. Çocukların ön ayak olmasıyla düzenlenen tarihin
en büyük eylemlerinden birisine tanıklık ediyoruz ve biz de kendi payımıza düşeni yapmak
üzere burada, Bilgi Üniversitesi santral kampüsünde E1 binasının önündeyiz.
Hakkını teslim etmek lazım: dünya daha önce de iklim değişikliğine karşı önlem alınmasını
talep eden büyük eylemlere sahne oldu. Ancak bundan sadece bir yıl önce kimsenin
tanımadığı, İsveç’ten 15 yaşında ve Asperger sendromlu bir kız çocuğu olan Greta
Thunberg kendi kararıyla Cuma günleri okula gitmek yerine tek başına elindeki ‘İklim için
Okul Grevi’ yazılı dövizle İsveç Parlamentosu önünde durmaya başladığında iklim krizinin
gündemin ön sıralarına geçmesi beklenmiyordu. Paris Anlaşması imzalanmıştı; bütün
yetersizliğine ve etkisinin olup olamayacağına bakılmaksızın insanların yüreğine su
serpilmiş ve olağan hayatlarına dönmüşlerdi. IPCC’nin, yani Hükümetlerarası İklim
Değişikliği Panelinin 1,5 derece raporunun alarm veren sonuçları dahi küçük bir saman
alevi dışında bir hareketlenmeye neden olmamıştı. Ancak Greta ve sonradan ona katılan
arkadaşları durumu en net haliyle dile getirdiler ve iklim krizi ile ilgili en etkili mesajı
verdiler: “Evimiz yanıyor. Bu bir kriz, ve krizdeymişiz gibi harekete geçmeliyiz. İyi
hazırlanacak bir geleceğimiz olmayacaksa bize ‘okula git’ demenizin de bir anlamı yok.”
Bugün Greta’nın Türkiye’den arkadaşlarının çağrısıyla ülkenin bir çok yerinde olduğu gibi
İstanbul’da da gençler önce saat 14.00’te Kadıköy İskele Meydanında, sonra 16.00’da
Yoğurtçu Parkında toplanıyorlar ve bizler de buradan oraya doğru yola çıkmadan önce
Bilgi Üniversitesinin mensupları ve öğrencileri olarak onlara desteğimizi dile getirmek ve
kendi sorumluluklarınmızı tartışmaya açmak istedik. İklim krizi bir acil durum ise
küreselden ulusala, yerelden kurumlarımıza ve evlerimize kadar her düzeyde iklim acil
durumu ilan etmemiz ve bu acil durumun gerektirdiği gibi harekete geçmemiz gerekiyor.
Eğer IPCC raporunun belirttiği gibi önümüzdeki 11 yıl içinde seragazı emisyonlarını yarıya
düşürmezsek iklim krizini geri dönülmez noktaya taşıyıp yokoluşu tetiklemiş olacaksak,
bunu başarmamız halinde bile iklim değişikliğinin etkileri artarak devam edecekken
herkesin, her kurumun, bu konuya bu ciddiyetle eğilmesi gerekiyor. Türkiye uyduruk
gerekçelerle geciktirdiği ve ayak sürüdüğü Paris Anlaşmasının mecliste onaylanmasını
acilen sağlayarak biz yurttaşlarının dünya kamuoyu nezdindeki utancına son vermelidir.
Bakanlıklar yetki alanlarında gerekli girişim ve yatırımları acilen belirlemeli ve hızla yaşama
geçirmelidir. Ülke olarak asıl yerli ve milli enerji kaynaklarımızın güneş ve rüzgar olduğunu
görmeli ve kömür ve doğalgaz santrallerini hızla devreden çıkarmalı, Soma örneğinde
gördüğümüz gibi katil sektör olan kömür madenciliğine son vermeli, kömürü yapay olarak
ucuzlatan teşvikleri kaldırmalı ve kömürü yer altında bırakarak işçileri temiz enerji
sektöründe yeniden istihdam etmelidir. Yerel yönetimler ve belediye meclisleri de iklim acil
durumu ilan ederek iklim değişikliğine nasıl uyum sağlayacaklarını ve kendilerinden ve
kentlerinden kaynaklanan emisyonu nasıl sıfırlayacaklarını planlayarak yaşama
geçirmelidir.
Üniversiteler de bu sorumluluktan azade değil elbet. Üniversitedeki her bölümün ve
akademisyenin olduğu gibi üniversite yönetiminin de ciddi sorumlulukları var.
Örneğin içinde bulunduğumuz santral kampüsünün deniz seviyesinin an be an
yükselmesiyle ve ani sağanak ve sel baskınlarının sayısı ve şiddetinin artışıyla 10-15 yıl
içinde, üzerinde hala üniversitemiz olsa da olmasa da yerinde olacağını garanti edebiliyor
muyuz? Bu gerçekle birlikte yaşayabilmemiz için yönetimin bir hazırlığı var mı?
İklim krizinin en büyük sorumlusu fosil yakıta, ya da adıyla sanıyla anmak gerekirse kömür,
doğal gaz ve petrole dayalı enerji üretim sistemleriyken ve çözüm ve ikame olarak artık
pahalı denemeyecek bedelleri olan güneş ve rüzgar enerjisi sistemleri ve teknolojileri
varken, ve üniversite binalarının çatıları ve arazisi bunların kurulumu için bu kadar
uygunken elektriğimiz kesildiğinde fuel oille çalışan devasa jeneratörlerin gürültüsüne,
yarattığı hava kirliliğine ve iklim değişikliğine neden tahammül etmek zorundayız?
Dahası, üniversitemizi satın alan, pardon, destekçilerimiz arasına katılan yeni
patronlarımıza üniversite çalışanları ve öğrencileri olarak fosil yakıt ve karbon yoğun
sektörlerden çekilmelerini, yoksa edinmeye çalıştıkları prestijlerinin bir değeri
kalmayacağını söyleyebilir miyiz? Üniversite mütevelli heyetinin iklim acil durumu ilan
etmesini ve üniversitenin bütün etkinlikleri ve altyapısının yönetiminde bu acil duruma
uygun önlemleri alması talebimizdir.
Ancak çuvaldızı biraz da kendimize batıralım. İklim krizi her disiplinin ilgi alanına giriyor.
Naomi Klein’ın dediği gibi ‘Her şeyi değiştiriyor’. Durum buyken iklim krizine derslerimizde,
araştırmalarımızda, bölüm planlarımızda gerekli yeri verdiğimiz söylenebilir mi?
Mühendislik bölümlerimiz öğrencilerini en hızlı gelişen yenilenebilir enerji sektörlerine
hazırlarken fosil yakıt teknolojilerinin zararlarından ve dünyayı yok oluşun eşiğine
getirdiğinden yeterince bahsediyor mu? İklim krizinin kökeninde yapay olarak oluşturulmuş
tüketim toplumunun yattığına, ekonomideki büyüme saplantısına sosyloji veya iktisat
bölümlerimizde ne kadar dikkat çekiliyor? Etik boyutlarını ve iklim adaletini konuşuyor
muyuz? Siyasetin bu krize yanıt vermekteki yetersizliğinin nedenleri, Uluslar arası
toplumun yanıt veremiyor olması ne kadar konu ediliyor? İş dünyasının günahları,
kurumsal sosyal sorumluluk adıyla yeşil badanalama çabaları işletme bölümlerinde
eleştirel bir şekilde ele alınıyor mu? İklim krizinin sağlığa etkileri, sıcak dalgalarının ya da
salgın hastalık taşıyıcısı vektörlerin coğrafi yayılması Sağlık Bilimlerinin ilgisini çekiyor mu?
Moda endüstrisinin dünyanın bir yerindeki tarladan diğer yerindeki atölye ve en sonunda
tüketiciye varana kadar yarattığı devasa emisyon ve atık yığını ile birlikte yol açtığı
adaletsizlik ve iş cinayetleri bizi ne kadar ilgilendiriyor? GDO’larla desteklenen tohum ve
tarım endüstrisinin yarattığı mekanize monokültür tarım gıdanın ekolojik ayakizi en yüksek
tüketim kategorisi olmasının başlıca nedeni değil mi? Ve son olarak bütün bunların savaş
ve çatışmalarla, insan haklarıyla doğrudan ilişkisi, hukuk sistemimizin ve kurumlarımızın,
yasalarımızın, uluslararası hukukun yetersizliği yeterince ilginç ve üzerine gidilmesi
gereken sorunlar değil mi? Bütün bunları daha yoğun ve öncelikli olarak gündemimize
almanın vakti gelmedi mi?
Ve asıl aktörlere en son gelelim. Sevgili öğrenciler. Bizden daha uzun potansiye yaşam
süreniz olduğunu düşünürsek yaşanacak olanlar daha çok sizi ilgilendiriyor. Gelecek iklim
grevine çıkan kardeşleriniz, bizim ve sizin var olan ve olacak çocuklarımız ile birlikte sizin
geleceğiniz. Greta ve arkadaşlarının gösterdiği ve yüzümüze vurdukları gibi, siz sahip
çıkmazsanız sizi çok sevdiklerini söyleyen ebeveynleriniz bile sahip çıkmıyor. Geleceğiniz
için taleplerinizi dile getirdiğinizde yetişkinler bunları “gerçekçi” bulmayacaklar. İşte o
zaman şunu hatırlayın ve hatırlatın: Dünyanın ya da yaşamın sonunu tahayyül
edebiliyorken, bu sona neden olan sistemin, kapitalizmin sonunu tahayyül edemiyorsak
adına gerçekçi olunan gerçeklikle ilgili önemli bir sorunumuz var demektir. Bu yanılsama
içinde yaşamak zorunda değilsiniz. Kendi adıma taleplerinizi sonuna kadar
destekleyeceğimi taahhüt ediyorum. Yukarıda sıraladığım bütün aktörlerden de bu desteği
talep edin."